Bir süredir LinkedIn’de veya yakın çevremde olsun bu konuda çeşitli tartışmalar gözlüyorum ve okuyorum. Çalışan taraflı olan bu tartışmalara biraz da işveren açısından bakmak istedim. Belki bu sayede hep birlikte dengeyi bulabiliriz diye düşünüyorum.
Evet, acı gerçeği kabul edersek, kurumsal şirketlerde 40 yaşından sonra pozisyon bulmak 1 yılı bulabiliyor. Aşağıdan yukarı sürekli olarak gençler geliyor. Henüz stok bitmedi, hırslı gençler kaleyi içeriden veya dışardan gelerek fethediyor, köşe başları hemen kapılıyor. Üst düzey yönetici pozisyonları çok sık değişmiyor. İş ilanları zaten malum, 35 yaşını geçmemiş şeklinde bir ayrımcılıktır gidiyor. Dünya zalim, adalet yok, hayat şartları zorlaşıyor, ekonomide de artık bol paralı dönemler de geride kaldı.
Şimdi bu olumsuz tabloya eski çalışanlarla ilgili patronların bakış açısını da ekleyelim. Eski çalışanların giderek artan maliyeti, zorlaşan rekabet şartları doğrultusunda şirketleri sürekli zorluyor. Herkes maliyet düşürme peşinde. Karlar sürekli azalırken eski çalışanların maliyetleri de sürekli yükseliyor. Bir de değişimin kaçınılmaz olduğu zorlu rekabet şartlarında eski çalışanların kafalarını değiştirmek de oldukça zordur. Performans yönetimi burada her ne kadar köpek balığı olarak herkesin peşine takılsa da eski elemanların düşük performanslarını artırmak o kadar kolay olamıyor.
Eski çalışanlarla ilgili rastladığım en önemli saptamalar şöyle;
Bu şekilde olunca da işveren, deneyimli çalışanlarla deneyimsiz düşük maliyetli çalışanları değiştirmeye eğilim gösteriyor. Patronun omuzlarında ciddi bir ikilem çıkıyor. Bir yanda onu taşımış o günlere getirmiş eski çalışanla ilgili vicdani sorumluluk, diğer yanda da vahşi kapitalizmin kuralları ve ayakta kalma çabası.
Peki ben ne öneriyorum ve yapıyorum, bu konuda iki eğitim hazırladım. Bunlardan en önemlisi çalışanlarınızı geliştirin eğitimi. Bunu mutlaka izleyin, eğer çözüm bulamazsanız da çalışanlarınızla iyi ayrılın eğitimini öneriyorum :).
Sevgi ve saygılarımla.