Düşünüyorum da, bazı durumlar ve insan yaşamları üzerine verilen tavsiyeler, ne yazık ki içinde bulundukları gerçeklikten kopuk olabiliyor. Örneğin, asgari ücretle çalışan ve bilet parası olmasın diye işe yürüyen, öğle yemeğinde çıkan tatlıyı üç çocuğu için eve götüren bir babaya "Her şey olması gerektiği gibi, sakin ol ve akışta kal" demek, onun yaşadığı zorlukları göz ardı eden bir yaklaşım olabilir. Bu tür tavsiyeler, belki iyi niyetle veriliyor, ama o kişinin yaşam koşullarını anlamak ve empati kurmak yerine, soyut bir rahatlık öneriyor.

Benzer şekilde, madde bağımlısı kocasından dayak yiyen, kaçsa öldürülme tehlikesi altında yaşayan bir kadına "Hayat herkese eşit, anda kalmaya çalış tatlım, hayatına uyumlan, kocanla dans et, yumruğu güzel al, akışta kal hayatını çiçeklendir" demek, yaşadığı derin travmayı ve çaresizliği küçümsemek anlamına gelir. Gerçekten zor durumda olan bir insana, onun yaşadığı gerçek acıları görmezden gelerek "akışta kal" demek, onun ihtiyaç duyduğu desteği ve çözümü sunmaktan çok uzak.

Aynı şekilde, ailesinden uzakta, kötü koşullarda bir tarikat yurdunda kalarak üniversiteyi bitirmeye çalışan bir genç kıza "Potansiyelini fişekle, çalış çok çalış, eşek gibi çalış" demek, onun zaten sınırlarını zorladığı bir hayatı daha da ağırlaştırmak olabilir. Zorluklar karşısında sürekli çalışmayı öğütlemek, dinlenme ve moral bulma gereksinimini göz ardı eder.

Sanayide sabahın erken saatlerinde işe başlayan bir çırak için "İste, sen istersen her şeyi başarırsın, haddini aş" demek, onun içinde bulunduğu gerçek koşulları ve sınırlı kaynakları dikkate almayan bir söylemdir. Aynı şekilde, düşük maaşla uzun saatler çalışan ve maaşının bir kısmını geri vermek zorunda kalan bir öğretmene "Her daim yenilen, her gün yenilen, iki günün aynı olmasın, hep ilerle, sen su gibi sürekli akışta kal" demek, onun üzerinde zaten var olan baskıyı artırmaktan başka bir işe yaramaz.

Yıllarca ağır işlerde çalıştıktan sonra emekli olup hala geçinmek için çalışmak zorunda kalan yaşlı bir kadına "Akışta ol, akışta kal. Kilon da, saçın da, işin de... Sahip olduğun her şeyle mükemmelsin" demek, onun hayatındaki zorlukları romantize etmek ve gerçek sorunları göz ardı etmek anlamına gelir.

Bu tür romantik, toksik pozitiflik içeren tavsiyeler, insanların gerçek sorunlarına çözüm sunmaktan ziyade, onları yalnızlaştırıyor ve anlaşılmadıklarını hissettiriyor. Bu tür söylemler, belirli bir kesim için belki anlamlı olabilir, ancak büyük bir çoğunluk için yetersiz ve uzak bir gerçeklik sunuyor.

LinkedIn gibi platformlarda sıkça rastladığımız bu "akışta kalma" ve "anda yaşama" söylemleri, aslında Mihaly Csikszentmihalyi tarafından çok farklı bir amaçla geliştirilmiş bir teoriden türetilmiş. Ancak bu teori, günümüzde Simon Sinek tarzı söylemlerle soslanarak, neredeyse bir tür yeni din haline getirilmiş durumda. Ne var ki, bu yeni din, sadece belirli bir kesim için anlamlı olabilir; geniş bir kitle için ise etkisiz ve yetersiz kalıyor. Bu tür söylemler, toplumdaki gerçek sorunları çözmek yerine, insanları daha da umutsuz, karamsar ve çaresiz hissettirebilir.

Belki de bu yüzden, her şeyden önce, insanlara verdiğimiz tavsiyelerde daha dikkatli olmalı ve onların gerçek yaşam koşullarını anlamaya çalışmalıyız. Empati kurmak ve gerçekçi çözümler sunmak, yalnızca daha anlamlı değil, aynı zamanda daha insani bir yaklaşım olacaktır.

Sevgilerimle

Sn. Dr. Suat Soylu‘nun yazısından alınmıştır.