Yaşam kalitesini parasal değerlerle ölçümlemek oldukça yaygın değil mi? Kişi başına gelir, kişi başına tüketim, harcamaların dağılımı, eğitim, sağlık harcamalarının payı, oysa bunların hepsi maddi ölçüler. Gazetelere bakın, her yerde parasal ölçüler var. İnsanları sermayelerine göre sınıflandırıyoruz, dünyanın en zengin adamları, dolar milyarderleri gibi gruplandırmalar, tanımlar yapıyoruz.
Oysa hepimizin bildiği gibi para ile ölçülemeyen gerçek zenginliği ifade eden yaşam değerlerine sahibiz; hayal gücü, düşünme yeteneği, yaratıcılık ve duygusal yaşamımız.
Bunları parasal olarak ölçemeyiz. Ama yaşama anlam kazandıran bunlardır, yaşamın kalitesini yükseltirler.
Örneğin hayal gücü; Günlük yaşamımız giderek tekdüze hale geliyor, sıradanlaşıyor, monotonlaşıyor. Böyle bir dünyada hayal gücü yaşama renk katar, farklılaştırır, bizi tekdüzelikten kurtarır. Hayal gücü gerçeklerden kaçmak için değil, onu yaratmak içindir. İnsanı zengin kılan, hayal gücüdür. Yoksul Âşık Veysel’den daha zengin, daha varlıklı kaç kişi bu dünyada yaşadı?
“Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” demiş, Albert Einstein
Düşünmek ve fikir üretmek de yaşama değer katıyor. Ama ne yazık ki düşünmemeye özendiriliyoruz, düşünme becerimiz giderek köreliyor, renkli ve zengin bir yaşamı engelliyor.
“Dünyayı düşünce ve hayal gücü yönetir” demiş, Napoleon Hill
Yeteneklerimiz; farklılık yaratan en önemli zenginliğimiz yeteneklerimizdir. Her insanın farklı alanlarda da olsa yetenekleri var. Çevre, eğitim sistemi ve iş dünyası yetenekleri desteklemiyor, bunun yerine tek tip insan yetişiyor. Oysa yetenekler geliştirilmeli, desteklenmeli ve ödüllendirilmelidir. Yetenek, her zaman paraya çevrilemeyen, para ile ölçülemeyen bir zenginliğimizdir.
Yaratıcılık; Yaratma isteği ise bizi kendimizi aşmaya zorlayan itici bir güçtür.
İnsanlara bir şeyin nasıl yapılması gerektiğini söylemeyin. Yapılmasını istediğiniz şeyin ne olduğunu söyleyin ve yaratıcılıkları ile sizi nasıl hayran bırakacaklarını görün, demiş General Patton
Yaratıcılık, bilinenin, alışılmış ve kalıplaşmış olanın tam karşıtı olan bir davranış biçimi ya da düşünme sürecidir. Bu süreçte bilinene, tekrara, alışılmışa, kurallara ve sınırlara yer yoktur. Yaratıcılık bizi zenginleştirir.
Duygusal yaşamımız; yani sevgi ve aşk, yaşama anlam verir.
“Denizin incileri, gökyüzünün yıldızları, benim kalbimin de şiirleri, sevgileri vardır.” demiş, Goethe
Şiirlerin, romanların, bestelerin ana teması olan aşk, hem duygulandırır, hem söyletir, hem de yazdırır. Aşk insanı iyi olmaya, olumlu düşüncelere, özverili davranışlara, duygu inceliğine güdüler. Başarılı olma tutkusunu güçlendirir, yaşamın itici gücü olur.
Evet, artık kavradınız, tüm bunlar neyi gösteriyor!
Hayal gücü, düşünme yeteneği, yaratıcılık, sevgi ve aşk…
Yaşamın zenginliği ve yaşam kalitesi dışımızda değil, içimizde. Yaşam kalitesi maddi ve parasal olarak ölçülemez. Ömrümüzün uzunluğu da yılların sayısıyla ölçülemez. Mozart, Schubert, Şevki Bey genç yaşta öldüler. Ama duygusal ve düşünsel olarak çok daha uzun yaşadılar. Fiziksel yaşam süresine sakın aldanmayın, pek çok kişi daha yaşarken ölüyor.
Sevgi ve saygılarımla.